10/11/2007 04:19:00 ÖÖ | Posted in , , , ,
 
koy_ens-1 Bu gün e-postama gelen bir Powerpoint sunum dosyası bu yazıyı yazmama neden oldu. Ne zamandır en önemli ATATÜRK devrim hareketlerinden biri olarak gördüğüm bu olgu beni öteden beri çok etkilemiştir. Eğer bu oluşum kaldırılmasaydı günümüzde sanmıyorum ki ne AKP iktidar olurdu ne de türban hadisesi tartışılırdı. Görüyorum ki o günlerde yobaz, gerici Atatürk devrimleri karşıtı kesim ile toprak ağaları tarafından yapılan baskılarla bu kurumların kapatılması sonucunda günümüzde ülkemizin geldiği noktayı görüyor ve her Kemalist öğretmen gibi benimde yüreğim sızlıyor. Aşağıda konuyla ilgili çeşitli kaynaklardan derlenmiş yazılar ve Fotoğrafları bulacaksınız. Elbette ki Atatürk ün de konuyla ilgili söyledikerini yazmadan edemeyiz…. Ayrıca buradaki web sayfasından da köy enstitülerinin tüm tarihçesini okuyabilirsiniz.
 
İNÖNÜ'NÜN EL YAZISI İLE KÖY ENSTİTÜLERİNE SADAKAT SÖZÜ...
 
koy_inonu-1

Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi , en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim.(9.5.1941)

 
 
 
diye söz vermişti İnönü. Köy enstitülüler, bu sözü yıllar sonra acıyla anımsayacaklardı.

KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN DOĞUŞU ve BAŞARDIKLARI

Köy Enstitüleri fikri ( 17 Şubat- 4 Mart 1923) 1. İzmir İktisat Kongresinde kendini gösterir. Bu anlamda İzmir İktisat Kongresinde ” liberal ekonomi” modeline uygun olarak “ faydacı eğitim” felsefesi benimsenmiştir. Bunun kanıtı da, faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in Türkiye’ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir. Köye eğitim hizmeti 1936 da başlamış ve bu tarih de 35.000 köyde ilkokul yoktur. 16 Milyon nüfusun 12 milyonu köylüdür. Bunlardan erkeklerin % 76.7 sı, kadınların ise % 91.8 i okur- yazar değildir.

koy_ens_harita-1

İlk adım 1926 da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Nejat tarafından atılmış “ Köy Muallim mektepleri “ açılmıştır. Daha sonra 1936 da deneme amaçlı başlayan “ Köy Enstitüleri” 1940 da yasallaşarak Türk Eğitim tarihinde doğan reform olmuştur. 1942 de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılmış ve 1946 da sayıları 21 e ulaşmıştır. Kuruluşu üzerinden 6 yıl sonra programları ve dersleri değiştirilmiş, 950 yılında da kapatılma sürecine girip 1954 de kapatılmışlardır. 1950 den sonra “ Marshall yardımı” nın gelişi kapatılma süreçlerininhız kazanmasına neden olmuştur. Bu yardım içinde “Köy Enstitüleri”nden vazgeçilmesini sağlayan 12 kadar eğitim projesi vardır.

KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN BAŞARDIKLARINI ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ :

- Yüzyıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini ortadan kaldırmaya başlamıştır. - Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitim başlamıştır.

- Feodal toprak rejiminin değişimi toprak ağalarının kendilerinin ortadan kaldırılma tehdidinin hissetmelerine neden olmuştur. - Sanayi için eğitilmiş, nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır

- Sanat, edebiyat, bilim teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur. - Atatürk’ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsalalt yapı oluşmaya başlamıştır.

- Ataerkil toplumdan çekirdek aile toplumuna dönüş belirtilerini vermeye başlamıştır.

- Ezberci değil, analitik düşünen

- sorgulayan birey yetiştiren demokratik ve üretici eğitim başlamıştır. Bu bağlamda yukarıda yer alan özellikler statükoyu rahatsız etmeye başlamıştır.Köy Enstitülerini kuranlarda yıkanlarda statükolarını korumak ve güçlendirmek için hareket etmişlerdir. Bu emellerini gizlemek için de “ Köy Enstitü”lerinin üzerinden politika yapmışlardır. Görüldüğü gibi, demokratik kültürden, bilim ve bilimsel düşünceden yana olmayan her birey ve kurum “ Köy Enstitü”lerinin ortadan kaldırılmasında birinci derecede sorumluluk sahibidir. Bu gün önemli olan; Köy Enstitüsü ruhunun yeniden kazanabilmektir.

Kaynak : Mustafa Demir

KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KURULDU, NEDEN KAPANDI ?

İstanbul Cumhuriyet Okurları aylık söyleşi toplantısında çıkarılacak bültende yer alacak konular konuşulurken, Köy Enstitüleri üzerine bir yazı yazmam istendi. Köy Enstitüleri gibi geniş kapsamlı bir konunun yarım sayfalık bir yazı içinde anlatılamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 da 3083 sayılı yasayla, Hasan Ali Yücel’in Bakanlığı – fikir babası İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulmuştur. 1930 lar Türkiye’ sinin nüfusunun % 80 nin den fazlası köylü olan, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak bugün dahi bir çok ülkeye örnek olabilecek üretime dönük öğrenimi öngören eğitim kurumlarıdır. Başka bir deyişle Anadolu’nun aydınlanması idi. Köy çocuklarının alındığı bu okullarda amaca uygun olarak eğitildikten sonra geldikleri köylere donanımlı ( tarım, iş, sanat, sağlık ) öğretmen olarak gönderiliyorlardı. Köylülerin bu gibi aydınlanma sürecinden rahatsız olan toprak ağaları, Cumhuriyet karşıtları ve din istismarcılarının çıkarları bozuluyordu. Onlar için bu kurumların kapatılması gerekiyordu ve kapatıldı. Eğer kapatılmamış olsalardı; gidilmemiş köy, okulsuz çocuk, işlenmemiş toprak, kullanılmamış su, aç- açık insan, işçileri sokaktalar da aç dolaşan kapatılmış fabrikalar olmazdı. Eğer kapatılmasalardı işçilerimiz yabancı ülke kapılarında iş aramayacaklar, aileler bölünmüş olmayacaklardı. En önemlilerinden bir tanesi de, bugünkü töre cinayetleri işlenmeyecekti. Son yıllarda üzerinde en çok durulan köy boşalmaları yaşanmayacaktı. Çünkü insan için gerekli olan hizmetler köyde üretilir olacaktı. Kapatılmamış olsalardı bu günkü özgürlük kavgaları yapılmayacaktı. Çünkü Köy Enstitüleri bir özgürlük ve özgürleşme eylemi idi. Bir Köy Enstitülü olarak bu kurumların kuruluşunda ve yaşatılmasında emeği geçen herkese saygılarımı sunuyorum.

Kaynak : İzzettin YAŞAR Emekli Öğretmen

ATATÜRK, KÖY ENSTİTÜTÜLERİ’NE OLAN ZORUNLU İHTİYACIN GEREKÇELERİNİ ŞÖYLE AÇIKLAR :

“Efendiler! Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetlerin tamamı eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu arzularına erişmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç, milletin cehaletten kurtulamamasına sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu olmalıdır; demiştim ki bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut cehaleti yok etmektir.”

“Efendiler!

Bu hedefe ulaşmak, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır. Bir taraftan cehaleti yok etmekle uğraşırken bir taraftan da memleket evladını toplumsal yaşama ve iktisatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için acil olan ilkel bilgiyi işe yarar bir tarzda vermek kuralı eğitimimizin esasını teşkil etmektedir.

Efendiler!

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZLIĞI İLE KENDİ BENLİĞİNE VE MİLLİ GELENEKLERİNE DÜŞMAN OLAN BÜTÜN UNSURLARLA MÜCADELE ETMEK LÜZUMU ÖĞRETİLMELİDİR.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

KÖY ENSTİTÜLERİ FOTOĞRAF ALBÜMÜ :

Nadir Eyinnen'in Konferans Notlarından :

“Başarıyla tamamlanan Kurtuluş Savaşımızın ardından Cumhuriyet ilan edilmiş, Kemalist önderlik ülkenin inşası için kolları sıvamıştır.

Hedef ‘Çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmış’ yeni bir toplum yaratmaktır. Köylünün özgürleştirilmesi, ağa-şeyh-tarikat üçgeninden kurtarılması, sanayi toplumu yaratmanın olmazsa olmaz koşuludur.”

“Kurtuluş Savaşı’nın ağır yükünü çeken, henüz demokrasiyi yaşatacak ve Cumhuriyet yurttaşı niteliğine kavuşamamış olan köylüler, uygar toplumun tüm nimetlerinden yoksundurlar. Cumhuriyetle birlikte girişilen köye hizmet çabaları ya köylünün beklentilerine uymadığı ya da becerilemediği için yarım kalmıştır.

Başarı için köylünün dilinden anlayan yeni bir aydın tipine gereksinim vardır. Bu da köylünün kendi içinden çıkarılabilecektir. İşin bu püf noktasını ilk yakalayan ve kendisi de bir köylü çocuğu olan büyük eğitimcimiz İsmail Hakkı Tonguç’tur. Büyük güçlüklerle öğrenim olanağı bulan Tonguç, Köy Enstitüsü sisteminin hem kuramcısı, hem de kurucusudur.”

Uğur MUMCU'nun Köy Enstitüleri Konuşması

“Köylüye bir şey öğretebilmek için, ondan bir çok şey öğrenmeli.” diyen Tonguç, 1938’de sorunun çözümünü şöyle açıklar: “Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver (aydın) insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği suyu içmek, yediği bulguru yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir. Bizim köyün ne olduğunu evvela büyük alimler, artistler değil kahramanlar anlayacaklar, sonra alimlere ve sanatkârlara anlatacaklardır.

Türk köyü, daha belki yirmibeş yıl alim değil, kahraman isteyecektir.

Bataklığı kurutmak, sıtmalıya kinin rejimi yaptırmak, trahomlunun gözüne ilaç damlatmak, okul binasını yapmak, yaralının yarasını sarmak, gebeye çocuğunu doğurtmak, pulluğun nasıl kullanılacağını veya tamir edileceğini öğretmek, bozuk köprüyü yapmak, ıslah edilmiş tohumu tarlaya saçmak, fidan dikerek onu büyütmek ve step köylüsünün ‘dal’ diye adlandırdığı ağacı hakikaten ağaç haline getirmek; ulemanın (alimin) işi değil, kahraman teknisyenler ordusunun işidir. O (köylü), bu kahramanları kendi içinden yetiştirmeğe mahkum. Bütün felaketlere katlanarak, ıstırabı zehir gibi yutarak çalışan ve başlarının üstünde şereflerle örülü birer taç taşıyan bu kahramanlar köyü dile getirecekler. O zaman yeni sesler duyacağız. Bu seslerden ürkmeden onları dinlemek lazımdır. Köyden yeni renk ve seda getirenleri saygı ile karşılamak gerekir.”

“Statükocu eğitimcilerin direnişlerine rağmen, Köy Enstitüsü düşü, ilk olarak askerliğini yapmış okur-yazar gençlerden oluşan ve okutman denilen bir grupla hayat bulmaya başlar. Bu grup 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde dört aylık ‘Eğitmen’ kursundan geçirilip ‘geçici öğretmen’ olarak Ankara köylerinde görevlendirilir bu 84 ‘okutman’ başarılı olur.Eğitmen adayları, açılacak Köy Enstitülerinin ilk binalarını da yaparlar. Kendi köylerine giden eğitmenler, topladıkları çocukları üç yıl okutup mezun ederek yenilerini alıyorlardı. Köy Enstitüleri, köylerden toplanan başıkabak – yalınayak çocuklarla oluşturuluyordu. Bu çocuklar, Enstitünün yorucu işlerini yaparken, çağdaş yöntemler kullanarak kendi yetiştirdikleri ürünlerle daha iyi beslenebiliyor, sanat ve meslek öğreniyorlardı. Her biri için en az bir enstrüman çalmayı öğrenme zorunluluğu vardı.”

“Osmanlı feodal toplumunun yerine çağdaş ve sanayi toplumu yaratmayı hedefleyen Cumhuriyet ideolojisi, kişiyi kul olmaktan çıkarıp, özgür yurttaşlar konumuna çıkarmayı hedefler. Cumhuriyet ideolojisine göre toplum ise, ümmet değil özgür yurttaşlar birliğidir. Eğitimde ise hedef, “Fikri hür, irfanı (anlayış) hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmektir.

Bir devrimin sürdürülebilmesi özellikle iki alanda kazandığı başarılarına bağlıdır. Bunların biri hukuk diğeri ise eğitim alanıdır.Bu nedenle Cumhuriyet Devrimini sürdürebilmek ve Türk toplumunu “Çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne” çıkarabilmek için, eskiyen Osmanlı feodal kurumlaşmasının parçalanıp dağıtılması ve yerine yeni kurumlaşmanın yaratılması zorunluydu. Feodalizmin tasfiyesi ancak yeni kurumlaşma ile mümkündü. Feodalizmin tasfiyesi demek ise köylünün özgürleştirilmesi anlamına geliyordu.”

“Köylüyü özgürleştirmekten ne anlıyoruz? Hem ekonomik, hem de düşünsel (ideolojik) düzlemde özgürleştirmeyi anlıyoruz. Burada belirleyici olan, -yani diğerini de etkileyecek olan olgu ekonomik özgürleşmedir. Ekonomik olarak bağımsızlığı olan bir kesimi düşünsel planda özgürleştirebilirsiniz. Köylüyü tarikat ideolojisinden kurtarabilmek için köylünün, ağanın marabası olmaktan çıkarılması ve toprağın sahibi olması gerekir. Bunun için gerekli olan tek şey Toprak Devrimidir.

–Bazılarının ifade ettiği gibi toprak reformu değil!-

Ancak Toprak Devrimini başlatmak ve sürdürebilmek için köylü önderlerine ihtiyaç vardır. Çünkü her devrim kendi öncü kadroları vasıtasıyla yürütülür. Oysa o gün açısından bakıldığında Toprak Devrimi bu öncü kadrolarından yoksundur. Köylüyü örgütlemek için köye gönderilen kentli kadrolar ya köylüyü anlayamadıkları için köylüyle diyalog kuramamakta ya da köydeki sıkıntılara göğüs geremedikleri için köyü bırakıp geri dönmektedirler. Bu sorunun tek bir çözümü kalır. İsmail Hakkı Tonguç’un dediği gibi; ‘O (köylü), bu kahramanları kendi içinden yetiştirmeğe mahkum’ dur.”

"İşte Köy Enstitüleri böyle bir sürecin ve böyle bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkar. Hedefi Toprak Devrimine önderlik edecek –yani köylüyü özgürleştirecek- kadrolar yetiştirmektir.Ve de öyle yapar. Zaten patlama noktasında olan toplumda öylesine çabuk filizlenir ki, toprak ağalarının yanı sıra, devrimden sonra palazlanmaya başlayan Cumhuriyet burjuvazisinin de yüreklerine korku ateşleri düşer. Daha CHP iktidarı döneminde 1946-47’de Köy Enstitüleri hedefinden saptırılarak öğretmen okullarına çevrilir. Böylece 1950’de iktidarı ele geçiren karşıdevrimcilerin Köy enstitülerini tamamen tasfiye etmeleri için zemin hazırlamış olurlar.

İşte bu yüzden, dünden bugüne süren Köy Enstitüleri tartışması, aslında Cumhuriyet Devrimi’ne karşı alınan tutumla aynıdır. Kim ki Atatürk Devrimine karşı çıkmış ve sulandırmıştır, o, Köy Enstitüleri’ne de karşı çıkmış ve sulandırmıştır. Köy Enstitüleri bir nostalji değildir. Köy Enstitüleri Cumhuriyet Devrimi’nin dününün, bugünün ve yarınının gerçeğidir. Her kim ki Köy Enstitüleri’ni dünün bir nostaljisi olarak yad etmek istiyorsa bilin ki Köy Enstitüleri’ne ve Atatürk Devrimlerine ihanet içindedir.”

“Son olarak şunu söyleyeyim:

Hasan Ali Yücel’in ‘Bu bizimdir, kimseden almadık; bizden alsınlar…’ dediği Köy Enstitülerini bugün yeniden kurabilir miyiz? Hayır.

Aynısını kuramayız ama daha iyisini kurarız. Çünkü bugün gerek bilgi açısından, gerek yetişkin insan açısından, gerekse teknoloji açısından 1940’lara göre çok daha ilerdeyiz. Peki, sorun ne? Sorun 1946’lardaki sorunla aynı. İktidar sorunu! İktidarın, Cumhuriyet Devriminden vazgeçmiş, uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışların ve karşı devrimcilerin elinden kurtarılması gerekir. Köy Enstitüsü projesinin devrimci bir iktidar tarafından yürütüldüğünü dikkate alırsak, başka seçeneğimiz yoktur. Karşı devrimcilerden iktidarı geri almak, Cumhuriyet Devrimi’ni sürdürmek, Toprak Devrimi’ni tamamlayarak feodalizmi tasfiye etmek, günümüz devrimcilerinin omuzlarındaki vazgeçilemez bir görevdir.”

10/05/2007 07:03:00 ÖS | Posted in , , ,
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı; Sayın Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN'ın Anadolu Ajansı'na yapmış olduğu açıklamadan alınmıştır.
 
ANKARA (A.A) - 30.09.2007 - Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı (TTK) Prof. Dr. İrfan Erdoğan, yenilenen ilköğretim programının gözden geçirileceğini belirterek, ''Öncelikle Türkçe, Teknoloji ve Tasarım, Matematik derslerinin programlarını yeniden gözden geçireceğiz'' dedi. Prof. Dr. İrfan Erdoğan, ortaöğretim programlarını yenileme çalışmalarıyla ilgili AA muhabirine açıklamada bulundu. ''Ortaöğretim Projesi'' kapsamında ortaöğretim kurumlarında okutulan derslerin öğretim programlarının yenilendiğini anlatan Prof. Dr.Erdoğan, ''Tarih, Fizik, Kimya, Biyoloji, Yabancı Dil (Almanca, İngilizce ve Fransızca) derslerinin 9. sınıflarına ait öğretim programları hazırlanarak 2008-2009 öğretim yılından itibaren uygulanmak üzere Kurul kararına bağlandı'' dedi. Derslerin 10, 11 ve 12. sınıflara ait öğretim programlarının da önümüzdeki 2007 yılı sonuna kadar tamamlanmasını planladıklarını kaydeden Erdoğan, böylece 2008-2009 öğretim yılından itibaren bu derslerin öğretim programlarının uygulanmasına 9. sınıflardan başlamak üzere kademeli olarak başlanacağını kaydetti.

''11 ÜNİVERSİTEDEN 25 AKADEMİSYENİN KATKISI VAR''

Öğretim programlarını yenileme çalışmalarına başlarken olabildiğince çoklu ve çeşitli üniversite ve akademisyen katkısı almaya çalıştıklarını belirten Erdoğan, 9. sınıf öğretim programlarının, 11 üniversiteden; Abant, Ankara, Bahçeşehir, Gazi, Hacettepe İstanbul, Kırıkkale, ODTÜ, Pamukkale, Yeditepe ve 9 Eylül üniversitelerinden 25 akademisyenin katkılarıyla hazırlandığını söyledi. İrfan Erdoğan, bu akademisyenlerin 15'inin profesör, 4'ünün doçent, 6'sının yardımcı doçent düzeyinde olduğunu belirterek, programları uygulayacak branş öğretmenlerinin görüşlerini de almak amacıyla toplantılar yapıldığına, toplantıların sadece Ankara ili ile sınırlı kalmadığına, İstanbul başta olmak üzere çeşitli illerde görev yapmakta olan öğretmenlere de ulaşıldığına dikkat çekti. Yirmi yılı aşkın bir süredir ortaöğretimin fizik, yabancı dil gibi bir çok alanında programların yenilenmemiş olduğunu söyleyen Erdoğan, ''Çalıştıkları alanda uzmanlığı kabul görmüş olan akademisyenlerle eksik olan yenileştirme çalışmalarını yaptık. Başvurduğumuz üniversitelerin çeşitliliğini arttırdık'' diye konuştu. Yenilenen ilköğretim programının da gözden geçirileceğini bildiren Erdoğan, ''Aklın ve bilimin ışığında tespit ettiğimiz sorunlara neşter atacağız. Talim ve Terbiye Kurulunda uzmanlıklarından yeterince yararlanılamayan kadrolarımızın katkılarıyla çalışacağız. Öncelikle Türkçe, Teknoloji ve Tasarım, Matematik gibi derslerin programlarını yeniden gözden geçireceğiz'' dedi. Prof. Dr. İrfan Erdoğan, eğitimi daha sade bir şekilde ele alacaklarını ve çekici söylemlere başvurmadan gerekli iyileştirme çalışmalarını sürdüreceklerini söyledi.

ARKADAŞLAR NE OLACAK BİZİM HALİMİZ BİLGİSİ OLAN VARMI?

AYRICA ŞU SORULARI DA CEVAPLAYAMIYORUM:

  1. NEDEN FAKÜLTEDE TEKNOLOJİ VE TASARI DERSİNİN KARŞILIĞI YOK?
  2. NEDEN BİZİM KILAVUZ KİTAPLAR UZMANLAR TARAFINDAN ( PROF., DOÇENT VE ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ) HAZIRLANMAMIŞ?
  3. FAKÜLTEDEN MEZUN OLANLARLA VERİLECEK DERSİN NEDEN BAĞLANTISI YOK?
  4. NEDEN BÜTÜN OLANLARA KARŞI DUYARSISIZ?

TEŞEKKÜRLER.....


BUNLAR HAKKINDA BİLGİSİ OLANLAR MUTLAKA PAYLAŞSIN....


ARTIK BİRŞEYLER YAPMALI ÇARESİZSENİZ, ÇARE SİZSİNİZ

 KONUK YAZAR : aakan33

Category: , , ,
��
2/21/2007 01:08:00 ÖS | Posted in , , , , ,



Art by etemep bakan_celik

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, CHP Sinop Milletvekili Engin Altay'ın TBMM Başkanlığına verdiği yazılı soru önergesini yanıtladı.

Çelik, son 4 yılda 81 ilin 79'unda 1467 öğretmen ile 3538 yönetici hakkında bakanlık müfettişlerince inceleme, soruşturma ve ön inceleme yapıldığını açıkladı.

CHP Sinop Milletvekili Engin Altay'ın TBMM başkanlığına verdiği `Hakkında soruşturma açılan personele ilişkin' başlıklı yazılı soru önergesini Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından yanıtlandı. Bakan Çelik, önergeye cevaben gönderdiği yazıda, 81 ilden 79'unda 2003- 2006 yılları arasında toplam 1467 öğretmen ile 3538 yönetici hakkında çeşitli soruşturmalar açıldığını bildirdi.

Bakan Çelik, Mart 2003'ten itibaren hakkında inceleme, soruşturma ve ön inceleme yapılan öğretmen ve yöneticilerden 538'ine ihtar, 39'una tevbih, 516'sına uyarma, 1615'ine kınama, 778'ine aylıktan kesme, 28'inin ek ders ücretlerinin kesilmesi, 156'sının kademe ilerlemesinin durdurulması, 8'inin devlet memurluğundan çıkarma, 8'inin derece indirilmesi, 5'inin kıdem indirilmesi, 28'inin kusurlu sayılma, 3'ünün de meslekten çıkarılmak gibi cezalar teklif edildiğini belirtti.

Çelik, gerçekleştirilen soruşturma ve incelemeler sonunda, 2003 yılında Ankara'da siyasi parti lehine ayrımcılık yapmak iddiasıyla ilgili 4 kişiye ihtar ve tevbih cezası teklif edildiğini, Şanlıurfa, Ağrı ve Muş illerinde terör örgütü PKK yanlısı olduğu iddia edilen 31 kişiyle ilgili yapılan inceleme sonucunda teklif getirilmediğini vurguladı.

2004 yılında Giresun, Mersin ve Karaman'da siyasi parti lehine çalışmalar yapmak ve siyasi amaçlı eylemlerde bulunmak iddiasıyla inceleme raporu düzenlendiğini, ancak teklif getirilmediğini, diğer raporlarda ise 4 kişi hakkında kınama, aylıktan kesme ve devlet memurluğundan çıkarma cezaları teklifi getirildiğini bildirdi.

Yine 2004 yılında Mersin'de yasa dışı DHKP/C yanlısı olduğu iddia edilen 1 kişiye kınama cezası, Sivas, Ankara, Mersin ve Batman'da terör örgütü PKK yanlısı olduğu iddia edilen 5 kişi hakkında düzenlenen raporlarda ise 2 kişiye uyarma ve kınama cezaları teklif edildiğine dikkat çekti.

2005 yılında Mersin'de DHKP/C yanlısı olan 1 kişiye aylıktan kesme cezası teklif edildiğini, Ağrı, Mardin, Erzincan, Adıyaman ve Tunceli'de PKK yanlısı olduğu iddia edilen 8 kişiyle ilgili yapılan soruşturmalar sonucu 1 kişi için kademe ilerlemesinin durdurulması, 3 kişi için aylıktan kesme, 1 kişi için kınama, ön inceleme yapılan 1 kişi için de soruşturma izni verilmemesi teklif edildiğini belirtti.

Bakan Çelik, 2006 yılında Bilecik, Mersin ve Tunceli'de PKK yanlısı olduğu iddiasıyla 5 kişi hakkında yapılan inceleme ve soruşturmada 1 kişi hakkında meslekten çıkarma, Ankara, Isparta ve İstanbul'da irticai faaliyet içerisinde bulunduğu iddiasıyla 9 personel hakkında yapılan inceleme soruşturma sonucunda, 6 personel hakkında da uyarma, kınama ve ihtar cezası teklifleri getirildiğini kaydetti.

Bu arada en çok soruşturma 1431 personelle Ankara'da açıldığı ortaya çıktı. İstanbul'da 492, Balıkesir'de 272, İzmir'de ise 270 personel hakkında inceleme ve soruşturma yapıldı. Son 4 yıl içinde ise 81 ilden sadece Afyon ve Niğde'de öğretmen ve yönetici hakkında soruşturma açılmadığı belirlendi.

20.02.2007
Haber: DHA

��
2/21/2007 12:18:00 ÖS | Posted in , , , ,



Art by etemep kara_carsaflı_ogrenci<

Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü Rehberlik Araştırma Merkezi’nin anne ve babaların eğitimine yönelik hazırladığı CD’de siyah türbanlı 5 yaş civarındaki çocuk ile kara çarşaflı anne fotoğrafı büyük tepkilere neden oldu

CD’de ayrıca doğmamış bir bebek ile Allah arasındaki “temsili diyalog” da dikkat çekti. Antalya Milli Eğitim Müdürü Osman Nuri Gülay sunumda kesinlikle türbanlı bir kız çocuğu fotoğrafının yer almadığını ileri sürerek “Fotoğraflar karanlık içindeki bir kız çocuğunu temsil ediyor” dedi. Ancak tepkilerin artması üzerine slaytları tekrar izlendiğini ve bu bölümlerin sunumdan çıkarıldığını söyledi. Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Zeybek ise eğitimde İran modeline dönülmek istendiğini iddia etti.

Bebek: Allah’ım dünyaya gideceğim ve orada ne yapacağımı bilmiyorum.
Allah: Ben senin için bir melek yarattım ve o seninle ilgilenecek.
Bebek: Allah’ım onların dilini bilmiyorum. Onlarla nasıl anlaşacağım, nasıl iletişim kuracağım.
Allah: Senin için yarattığım melek, sana onların dilini öğretecektir.
Bebek: Allah’ım duyduğum kadarıyla dünyada çok kötülükler varmış. Onlarla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.
Allah: Senin için yarattığım melek, seni canı pahasına kötülüklerden koruyacaktır. Merak etme.
Bebek: Allah’ım sana tekrar nasıl döneceğim.
Allah: Senin için yarattığım melek, bana nasıl döneceğini sana anlatacaktır.
Derken melekler gelir ve dünyaya gitme zamanının geldiğini söylerler ve çocuğu Allah’ın huzurundan götürürken bebek tekrar sorar:
BEBEK: Allah’ım benim için yarattığın meleğin adı ne?
Allah: Adının önemi yok. Ama, sen ona ANNE diyeceksin

21.02.2007
Haber: Vahide YANIK

��
1/08/2007 12:13:00 ÖS | Posted in , , , , ,
Prof.Nadia_Camukova

Dünyanın en zekî insanı: "Türkiye'de okumak istesem ÖSS'yi kazanamam"

Nadia Camukova, Einstein'ın zekâ testinden 200 puan üzerinden 199.37 aldı. 7 dil bilen Camukova, 25 yaşında dünyanın en genç profesörü oldu.

Moskova Beyin Araştırmaları Enstitüsü tarafından dünyanın en zeki insanı ilan edilen Prof. Dr. Nadia Camukova, "Bugün Türkiye'de üniversiteye girmeye kalksam belki ÖSS'yi kazanamam!" itirafında bulunuyor. Türkiye'deki sınav sisteminin öğrencilerin kapasitelerini körelttiğini söyleyen Camukova, sınav sistemi ile ilgili ise şu yorumu yapıyor: "Bir insanın hayatını 3 saate sığdırmak kadar yanlış bir şey yok. İnsan hayatını Milli Piyango'dan çekmiyor ki!"
Dünyanın en zeki insanı Camukova, Türkiye'deki üstün potansiyelli insan özelliğinin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını iddia ediyor. Türkiye'nin dahilerinin yabancı ülkeler tarafından bilinçli olarak yok edildiğini vurgulayan Camukova, "Bazı üstün zekâlı öğrencilerle normal zekâlı çocuklar aynı ortamda kaynaştırılmaya çalışılıyor. Bu tür yollarla üstün potansiyelli çocuklar yok ediliyor, normalleştiriliyor." diyor. Genç profesör, Türkiye'de televizyon kültürünün insanları tembelliğe sürüklediğine de dikkat çekiyor.
Dünyada genel kabul gören istatistiki verilere göre bir toplumda 1 milyonda 1 dâhi çıktığını söyleyen Nadia Camukova, Türkiye'de üstün potansiyelli dâhi seviyesinde en az 70 insanın olması gerektiğini belirtiyor. Türkiye'de bulunan 70 dâhiden en az 60'ının normalleştirilerek çürütüldüğünü öne süren genç profesör, yeni doğmuş çocuklarla 7-8 yaşına kadar gelmiş olanları kurtarmanın mümkün olduğunu anlatıyor. Camukova, Rusya'daki sistemi ise şöyle özetliyor: "Bu iş devlet politikası olmalı. Bunun içine o çocuğun doğduğu günden itibaren sağlık kontrolü ile birlikte beyin kontrolü gelişmesini inceleme işi devreye girer. 1 yaşına kadar her 15 günde bir, eve gelerek çocuğu kontrol eden doktorları olan ülkeler var. Bunlardan biri Rusya. 1 yaşını doldurana kadar doktor çocuktan sorumludur. Her 15 günde bir, eve giderek evin sıcaklık derecesinden içindeki moral düzeyine kadar bütün verileri, özel defterine geçer. Ve o çocuğun ölmesinden de doktor sorumludur."
Nadia Camukova şu an 30 yaşında. 25 yaşında iken dünyanın en genç profesörü olmuş. 3 yıl önce yapılan Picasso testinde 360 üzerinden 357, Einstein standartları ölçümünde ise 200 üzerinden 199,37 puan alarak dünyanın en zeki insanı unvanını almış. Camukova, Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Arapça ve Farsça olmak üzere 7 yabancı dil biliyor. Bugüne kadar 3 bin civarında kitap okuyan Camukova, "Her gün bir kitap okumaya çalışıyorum. Karl Marks'ın Das Kapital'ini 4 yaşında okudum. Kur'ân'ı da aynı yaşta okuyup ezberledim. Okuduğum bir kitabı ikinci kez okumam ama zevk alarak tekrar tekrar okuduğum tek kitap Kur'ân'dır. Her 20 günde bir okurum." diyor. 'Dindar mısınız?' sorusuna, 'İnanacak kadar zekiyim.' diye cevap veren Camukova, "Yaratılışa inanıyorum. İnanmıyorum diyen insanlar kısa vadeli inançlarla yaşarlar aslında." diye konuşuyor.

En zeki insan`dan Atatürk`e övgü
Prof.Nadia_Camukova199.37 IQ ile dünyanın en üstün zekalı insanı unvanını taşıyan Dağıstanlı Prof. Dr. Nadia Camukova, Batı`daki bilgi ve Doğu`daki duygu dengesinin en iyi Türkiye`de olduğunu vurguladı. Camukova, `Türkler dünyanın dengesini korumak için varlar. Türkiye`nin vazgeçilmez, yok olma noktasından varlığa taşımış olan bir lideri, Atatürk`ü var. Türkiye Atatürk`ü yaşatmadığı zaman dünya dengesini negatif şekilde etkileyecektir` dedi. Okan Üniversitesi`nde dün bir konferans veren Camukova`ya, salonu tamamen dolduran öğrenciler büyük ilgi gösterdiler. `Dünyada en zeki insan olmak önemli değil. İnsan olabilmek ve insan kalabilmek çok önemli` diyen Camukova, `Zekayı rakamlar üzerinden görmek yanlış. Zeka problemleri çözme yeteneğidir` dedi. `Türkiye ve Türkler Allah`ın sevip de yarattığı bir soy` diyen Camukova, dünyaya verilmiş olan birkaç liderin başta gelenlerinin içinde Atatürk`ün olduğunu vurguladı. Camukova şöyle devam etti: `Türkiye`yi yok olma noktasından varlığa taşımış olan bir lider. Türklerin ileriye yönelik varlığını korumak için var olan bir Atatürk var.`

Dünyanın en zeki kadını Türkiye`de!
Hafızasında tam üç bin kitap var

Dağıstan Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Nadia Camukova, 199.37 IQ ile dünyanın en üstün zekalı insanı unvanını taşıyor. Prof. Camukova`nın hafızasında tam üç bin kitap bulunuyor. Yedi dil bilen Nadia Camukova, şu anda Türkiye`de ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı`nın davetlisi olarak Ahmet Yesevi konusunda araştırma yapıyor.
DAĞISTAN Devlet Üniversitesi öğretim üyesi tarihçi ve edebiyatçı Prof. Nadia Camukova, `dünyanın en zeki insanı` unvanını taşıyor. Prof. Camukova`nın bu sıfatı, iki yıl önce Moskova`da düzenlenen uluslararası bir toplantıda tespit ediliyor. 23 ülkeden bilim adamının katılımıyla düzenlenen toplantıda yapılan ölçümde, Prof. Camukova`nın IQ`sü 140-200 aralığında 199.37 çıkıyor. 14 yaşına kadar Moskova`da yaşayan, daha sonra Dağıstan`ın başkenti Mahaçkale`ye yerleşen Camukova`nın farklılığı, henüz bir yaşındayken doktor olan annesi tarafından fark ediliyor ve sekiz kişilik seçilmiş öğrenciler arasında okuması sağlanıyor. Ünlü mutasavvıf Ahmet Yesevi üzerine yaptığı bir araştırma dolayısıyla Türkiye`de bulunan 29 yaşındaki Prof. Nadia Camukova, sorularımızı cevaplandırdı.
FAZLA OKUYAMIYORUM
Dünyanın en yüksek IQ`süne sahip olmak keyifli mi, yoksa rahatsız edici mi?
- Küçükken çok şey fark etmiyorsunuz zaten. Fark ettiğiniz şey, yaşıtlarınızın arasında olmadığınız. Ben üç yaşındayken yedi yaşındakiler, 3.5 yaşındayken 10 yaşındakilerin arasında yaşıyordum. Ama asıl sıkıntı, 23 yaşında beyin kanaması geçirince başladı. Zihnimdeki birikimden dolayı kanama geçirmiştim. O günden sonra fazla okuyamıyorum. Çünkü okuduğum her şey aklımda kalıyor.
Nasıl oluyor bu?
- Bende fotografik bir hafıza var. Yüzleri unutuyorum ama okuduğum herhangi bir kitabın bütün cümlelerini, noktasına, virgülüne kadar hatırlıyorum. Böyle üç binden fazla kitap var hafızamda.
Mesela neler, Suç ve Ceza, Anna Karenina?
- Klasikler elbette var. Sovyetler dönemindeki eğitim sisteminde hepsini okuyorduk çünkü. Bilgi, bilgisayarın hafızasında nasıl kalıyorsa, benim hafızamda da öyle kalıyor.
GELECEĞİ SORUYORLAR Kaç dil biliyorsunuz?
- Rusça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere yedi dil biliyorum ve sağlık sebebiyle daha fazlasını da öğrenmek istemiyorum.
- Peki bu kadar zeki olduğunuzu öğrenenler nasıl bir tepki gösteriyor?
Rusya`da bunun duyulmasına izin vermedim. Onun için sorun yoktu. Ama Türkiye`de nasılsa duyuldu. Duyulduktan sonra da, bazı insanlar bana geleceklerine dair sorular sormaya başladılar. Neden bilmiyorum ama bir tür falcı veya medyum muamelesi yapıyorlar bana.


Dünyanın en zekisinden tavsiyeler

Eskişehir`de düzenlenen `Dünya Bilim Kurgusu ve Türkiye` konulu söyleşiye 199.37 IQ`su ile dünyanın en zeki insanı olarak bilinen Prof. Dr. Camukova konuşmacı olarak katıldı.
Yazı boyutunu büyütmek için Dünyanın en zeki insanı olarak bilinen Dağıstan Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nadia Camukova, dünyada en üst noktada siyasetin görüldüğünü belirterek aslında en üst noktada eğitimin kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Camukova, eğitimi, insanlara alabileceği bilgiyi vermek ve insanların aldıkları bilgiyi kullanabilmeleri olarak tanımladı. Eskişehir Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen `Dünya Bilim Kurgusu ve Türkiye` konulu söyleşiye 199.37 IQ`su ile dünyanın en zeki insanı olarak bilinen Prof. Dr. Camukova konuşmacı olarak katıldı. Sadece bilgiyi edinmekle sınırlanmayıp eğitimin kullanılması gerektiğini ifade eden Camukova, `İnsanların alabileceği bilgiyi vermek, alınan bilgiyi kullanabilmek eğitimdir.
Okuma-yazmayı öğrenmek eğitim değildir. Onlar eğitimin ilk aşamasıdır. İnsanın elektriği kullanması gibi yazıyı okumada kullandığı bir araçtır. Eğitim daha ağır şekilde kendini tanıtmalı, dünyamızda ve geleceğimizde yer almalıdır. Dünyada ne yazık ki en yüksek nokta olarak siyaset görülüyor. Halbuki kişilere göre bu yüksek noktalar değişebilir. Sanatçıya göre sanattır. Bana göre ise en yüksek nokta eğitimdir. Eğitim, sanat, kültür,sağlık, siyaset gibi konular bana göre birer çarktır. Bu çarklar birbirlerine bağlıdır. Bu çarklar birbirinin desteğiyle dönmektedir. Ama bu çarkların hepsinin desteğiyle dönen bir çark vardır. O, siyaset çarkıdır. Bu kadar çark kendi içerisinde dönüp, kendi güçlerini harcayarak siyaset çarkını döndürmek zorunda. Çünkü, siyaset çarkı da strateji çarkını döndürüyor. Her türlü konu da stratejiye göre şekilleniyor.` diye konuştu.
Dünyanın gelişiminde planların artık 100 yıllık değil en az 500 yıllık yapılması gerektiğini ifade eden Camukova, `Bir saniyede alış-veriş yaptığımız bir dönemde biz planımızı bugünkü hızımıza göre en az 500 yıllık yapmak zorundayız. Çünkü, zaman öyle gerektiriyor.` diye konuştu.


Prof. Nadia Camukova’nın özgeçmişi:

DAĞISTAN Devlet Üniversitesi öğretim üyesi tarihçi ve edebiyatçı Prof. Nadia Camukova, 199.37 IQ ile "dünyanın en zeki insanı" unvanını taşımaktadır. Prof. Camukova’nın bu sıfatı, iki yıl önce Moskova’da düzenlenen uluslararası bir toplantıda tespit edilmiştir. 23 ülkeden bilim adamının katılımıyla düzenlenen toplantıda yapılan ölçümde, Prof. Camukova’nın IQ’sü 140-200 aralığında 199.37 çıkmıştır.
Nadia Camukova, 1976'da Moskova'da dünyaya gelmiştir. Babasının görevi dolayısıyla Moskova’da doğan Nadia Camukova aslında Dağıstanlıdır ve bir Dağıstan (Kıpçak-Kumuk) Türküdür.
14 yaşına kadar Moskova’da yaşayan, daha sonra Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’ye yerleşen Camukova’nın farklılığı, henüz bir yaşındayken doktor olan annesi tarafından fark edilmiş ve sekiz kişilik seçilmiş öğrenciler arasında okuması sağlanmıştır.
2 yaşında okuma-yazmayı öğrenmiş,
3,5 yaşında ilkokula başlamış,
4 yaşında Marx’ın Das Kapital’i ve Kuran-ı Kerim’i aynı anda, Rusça ve Arapça dillerinde ezberlemiştir.
8 yaşındayken ilk ve ortaokulu bitirmiş,
9 yaşında felsefi konuları içeren, ‘Özel Düşünceler’ adındaki ilk kitabını yazmıştır.
11 yaşında aynı anda iki liseyi birden birincilikle bitirmiştir.
14 yaşındayken yine aynı anda Moskova Devlet Üniversitesi tarih bölümü ve Dağıstan Devlet Üniversitesi edebiyat bölümünü birincilikle bitirmiştir.
15 yaşında iki üniversitede birden doktoraya başlamış,
25 yaşında hem tarih hem de edebiyat profesörü olmuştur.

Toplam 24 kitabı yayınlanmıştır.

Testlerde Einstein'ın zekâsına sahip olduğu ortaya çıkan Prof. Camukova’nın hafızasında üç bin kitap bulunmaktadır.
Türkçe, Rusça, Arapça, İngilizce, Farsça, Almanca ve Fransızca olmak üzere toplam yedi dil bilen Camukova, şu anda Türkiye’de bulunmakta ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın (İstanbul) davetlisi olarak Ahmet Yesevi konusunda araştırmalarına devam etmektedir.

��