MEB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MEB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2/03/2009 05:14:00 ÖÖ | Posted in , , ,

ataturk1 Ülkemizin sinsi tertiplerle nerelere getirildiğini kendi gözlerinizle görün. Atatürk'ün: "Kendilerini yöneten hükümetin icraatına katlananlar, o icraata katılmış sayılırlar" sözünü anımsayarak izleyiniz. Siz de Benim gibi dehşete kapılacaksınız.

Tabi, (başta bakan olmak üzere) aynı gerici-tarikatçı kafalar Üniversitelere de el atmaktan geri kalmadı. Atadıkları YÖK başkanından, rektörlerden, Üniversitelerde Atatürkçü öğretim görevlilerine uygulanan kıyımdan belli değil mi !


  1. 9 Ağustos 2006 tarihinde, Milli Eğitim Bakanlığı Kurum tanıtım yönetmeliğinde yapılan bir değişiklikle, Okulların adındaki, Türkiye Cumhuriyeti ibaresi Kaldırıldı.

  2. Milli Eğitimde, Yönetici Atama Yönetmeliği, değiştirildi.

  3. Özel yurtlar yönetmeliği değiştirilerek, bu yurtlarda dinsel propaganda yapmak suç olmaktan çıkarıldı.

  4. 700 e yakın imam kurumlar arası nakil yoluyla, Milli Eğitim kadrosuna geçti.

  5. Temel Eğitim politikalarını belirleyen.,kitapları inceleyen ve programları hazırlayan, Talim Terbiye Kurulu’nun, sadece tüm üyeleri değil, 167 uzmanı da Görevden uzaklaştırıldı.

  6. 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda yapılan değişikliklerle, Önce yardımcı ders kitaplarının ve Eğitim araçlarının, sonrada ders kitapları Ve Öğretmen Kılavuz kitaplarını inceleme ve denetleme yetkisi, Talim Terbiye Kurulundan alındı.

  7. Baş Bakan Erdoğan, “ Onuncu Yıl Marşını” okumakla Türkiye Raylarla Donanmıyor. Bu işler lafla olmuyor. Marşı oku demir ağlarla ör. Neyi ördün yahu neyi. Ama bak biz örüyoruz. Öreceğiz inşallah.

  8. Dada da devam edeceğiz. Demir ağlarla ördük diye bunlar konuşuyorlar. “Neyi örmüşler” açıklamasını yaptı.

  9. “Onuncu Yıl Marşı” ders kitaplarından çıkarıldı. Beyoğlu Belediyesi’nin, ilköğretim öğrencilerine dağıttığı Resimli Trafik Rehberi’nde Şu ifadeler yer alıyor. Kuşkusuz trafik kazaları da diğer büyüklü küçüklü bütün olaylar gibi, Taktiri İlahidir. Çünkü her şey Allah’ın taktirine bağlıdır. Onun ilminin dışında bir şey olamaz. Hatta bir yaprak dahi onun izni olmadan kıpırdayamaz.

  10. Bu bakımdan bazılarının ”vatandaş trafik kazaları kader değildir” teraneleri bizim Tevhidi Birlik esası üzerine kurulu inançlarımıza aykırıdır.

  11. Yeni ders kitaplarında, Padişah Vahdettin ile, Damat Ferit’in İngilizlerle işbirliği yaptığı anlatılmıyor. Yeni ders kitaplarında, Atatürk’le Vahdettin arasında uyum olduğunu çağrıştıran ifadeler bulunuyor.

  12. Yeni ders kitaplarında, Padişah Vahdettin in İngilizlere sığındığı bilgisi bulunmuyor.

  13. Yeni ders kitaplarında Halifeliğin kaldırılışı, Laikliğe geçişin büyük adımı olarak ele alınmıyor.

  14. 8. sınıflarda okutulan “İnkılap Tarihi” kitabından, Atatürk’ün eşi Latife Hanımın başı açık fotoğrafı çıkarılıp, yerine başı örtülü fotoğrafı kullanıldı.

  15. Yine 8. sınıflarda okutulan ”Din Kültürü Ahlak Bilgisi” kitabında tarikatlar, yeni bir anlam yüklenilerek övülüyor.

  16. Yeni ders kitaplarında, Laiklik tanımlanırken, laikliğin dinsizlik olarak algılanmasını sağlayacak, “dini olmayan şey” ifadesi kullanılıyor.

  17. Liseler için hazırlanan ders kitaplarında, Atatürk’ün Nutku (Söylevi) konulmazken, “Türkler bir milyon Ermeni’yi ve otuz bin Kürdü katletti” diyen yazar Orhan Pamuk’a yer veriliyor.

  18. Yeni ders kitaplarında Şeyh Sait ayaklanmasının Adı ”Doğu İsyanı” olarak değiştirilirken, Şeyh Sait’in tarikat lideri olduğu ifadesine yer verilmiyor.

  19. 2 Ekim1920’de Konya’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı İngiliz ve Fransızların desteği ile başlayan “Deli Baş Mehmet” isyanı ve isyancıların başı Deli Baş Mehmed’in bir İngiliz Rahibi’nin yardımıyla Yunanistan’a sığınması yeni kitapta yer almıyor. Evliya olarak anılıyor.

  20. İlköğretim öğrencileri için başlatılan “100 Temel Eser” uygulamasıyla yayınlanan kitaplara, Atatürk, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı ifadeler, yabancı masal kahramanlarının diyaloglarına İslami söylemler serpiştirildi. Tarikat liderlerinin yasaklanmış kitapları, takma adlarla öğrencilere sunuldu.

  21. “100 Temel Eser” uygulanmasından bazı örnekler,

  22. Mendilin ipeklisi
    Tarlanın keseklisi
    İyi olur oğlanlar
    Karının göbeklisi.

    Ecevit in kafası
    Cum Sezer’in sopası
    Aptal olduk hepimiz
    Kafaları kopası

    Öküzü saldım çifte
    Sırtımda güllü küfe
    Aç gireyim koynuna
    Döndük Cumhuriyete.

  23. Bazı Liselerin İnternet sitelerinde irtica propagandası yapan yazılardan örnekler Laiklik kavramını istismar ederek insanımıza dünyayı dar etmeye çalışanların Cumhuriyet tarihi boyunca Laiklik kavramı üzerinde ittifak ettikleri tek konunun bu kavramı cadı kazanı gibi kaynatıp, inanç ve fikir sahiplerini, bu kazanda eritme olduğuna şahit olmuş bir kuşağız.

  24. Evlenmeden birkaç gün önce resmi nikah denen uyduruk formalite, kimseyi davet etmeden gözlerden ırak bir şekilde tamamlansın. Böylece bizim nazarımızda İslam nikahın nikah olduğu, resmi nikah ise, beş paralık kıymeti olmayan bir formalite olduğu, dosta düşmana ayan beyan ispat edilmiş olur.

Atamızın Eğitimle ilgili şu söylediklerini unutmayalım:

ataturk_1j Cumhuriyet'in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok ızdırap çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır. (1930, Kırklareli) (Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s. 437)

Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terk eder.

Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip etmeye söz vermişsiniz. İşte ben özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar yorulmadan ne demek ? Yorulmamak olur mu ? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani, yeni Türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. ..dinlenmemek üzere yürümeğe karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. (1937, Ankara) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 327-328)

Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün mana ve şekliyle uygar bir toplum haline getirmektir . İnkılâplarımızın ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin, beyinlerini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur.

CUMHURİYET, FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR KADINLARIN ELLERİNDE AYDINLIĞA ULAŞACAKTIR

��
11/19/2008 11:51:00 ÖS | Posted in , , , ,
kitap-defter-cocuk-ders-okul

Başarıya giden yolda ilk adım, kendinize açık bir hedef belirlemek. Öğrenmeye karşı istekli ve öğrenme için gerekli yeteneklere sahip olma, öğrenmede başarıyı etkileyen en önemli etmenlerdir. Ancak, bazı yetenekli öğrenciler yeterince çaba gösterdikleri halde bekledikleri verimi alamamaktan yakınır. Bu durum genellikle çalışma yöntemlerini kazanamamış olmaktan ileri gelir. Verimli ders çalışma ve etkin öğrenmenin en temel koşulu bu konuda istekli ve kararlı olmaktır. İsteklilik ve kararlılık, çalışma davranışlarınızı olumlu etkileyerek, verimli ders çalışmanızı ve etkin öğrenmenizi sağlayacaktır.


İkinci olarak yapmanız gerekenler; kendi koşullarınıza göre bir çalışma sistematiği geliştirmek ve sistemli ders çalışma alışkanlıklarını kazanmaktır.

VERİMLİ DERS PROGRAMI NASIL OLUŞTURULUR?

  • Ayları gösteren takvim edinmelisiniz.
  • Ders çalışmaya ayırmayacağınız günleri (tatil, bayram vs.) işaretlemelisiniz
  • Kendinizi bir hafta gözlemlemeli, en çok hangi zamanlarda verimli ders çalıştığınızı saptamalısınız.


Günlük program yaparken şu noktalara dikkat etmelisiniz:

  • Uykudan uyanış saati
  • Kahvaltının bitiş saati
  • Okul ya da dershaneye gidiş geliş saatleri
  • Yolda geçen süre
  • Yemek için verilen aralar
  • Çalışma için ayırdığınız süreler (başlama ve bitiş saatleri)
  • Dinlenme, eğlenme, TV seyretme gibi uğraşlar için saptanan zamanlar
  • Tekrarlar için ayrılan zamanlar
  • Ev ödevlerine ayrılan zaman
  • Uykuda geçen süre



Planlı çalışma:

Hangi dersi ne kadar ve ne zaman çalışabileceğınızı, zamanı en verimli şekilde nasıl kullanacağınızı belirlemektir. En kullanışlı çalışma planı, haftalık çalışma planıdır. Bu planı yaparken dikkat etmeniz gereken en önemli unsur, ders çalışmanızı engelleyecek etkenlerin en az olduğu saatleri saptamaktır.


 

VİDEOLARI KONU BAŞLIKLARINA TIKLAYARAK İZLEYİNİZ

   video-5 Nasıl Ders Çalışılır?

  video-5 ÖSS'ye Hazırlanmanın Püf Noktaları

 video-5 KONUYLA İLGİLİ DİĞER VİDEOLAR:

HABER KAYNAKLARI: Güncel Net, Uzman TV

Category: , , , ,
��
5/01/2008 01:05:00 ÖÖ | Posted in , , ,

 

Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanının makam odasının kapısı çalındı. İçeriden kararlı ve tok bir ses ''Giriiin'' diye seslendi. Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi. Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak :

''Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi'yle beraber''

diyerek arkadaşını gösterdi. Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can, Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.

Tombul yanaklı çocuk söz aldı:

''Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimizde başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika’ya okumaya gitmek istiyoruz''

Bakan küçük bir sessizlikten sonra oğluna:

''Oğlum biraz dışarı çıkar mısın?Bizi arkadaşınla bir iki dakika yalnız bırak''dedi.

Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi:

''Bak evladım, ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurtdışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat, bir bakan olarak oğlumu Amerika'ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun''

diyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin. Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk.

''Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor. ''

Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip:

''Al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık''

dedi bir yıldır biriktirdiği Amerika hayalini arkadaşına uzatırken.

Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'dir.

Hasan_Ali_Yücel  Hasan_Ali_Yücel-1

Oğlu, büyük edebiyatçı Can Yücel'dir

Can_Yücel

VE

Onun lise arkadaşı ise dünyanın en ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil'dir.

Prof.Dr.Gazi_Yaşargil  Prof.Dr.Gazi_Yaşargil-1

ŞİMDİKİ BAŞBAKANLAR, BAKANLAR ve MÜRİTLERİNE İTHAF OLUNUR…

10/11/2007 04:19:00 ÖÖ | Posted in , , , ,
 
koy_ens-1 Bu gün e-postama gelen bir Powerpoint sunum dosyası bu yazıyı yazmama neden oldu. Ne zamandır en önemli ATATÜRK devrim hareketlerinden biri olarak gördüğüm bu olgu beni öteden beri çok etkilemiştir. Eğer bu oluşum kaldırılmasaydı günümüzde sanmıyorum ki ne AKP iktidar olurdu ne de türban hadisesi tartışılırdı. Görüyorum ki o günlerde yobaz, gerici Atatürk devrimleri karşıtı kesim ile toprak ağaları tarafından yapılan baskılarla bu kurumların kapatılması sonucunda günümüzde ülkemizin geldiği noktayı görüyor ve her Kemalist öğretmen gibi benimde yüreğim sızlıyor. Aşağıda konuyla ilgili çeşitli kaynaklardan derlenmiş yazılar ve Fotoğrafları bulacaksınız. Elbette ki Atatürk ün de konuyla ilgili söyledikerini yazmadan edemeyiz…. Ayrıca buradaki web sayfasından da köy enstitülerinin tüm tarihçesini okuyabilirsiniz.
 
İNÖNÜ'NÜN EL YAZISI İLE KÖY ENSTİTÜLERİNE SADAKAT SÖZÜ...
 
koy_inonu-1

Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi , en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim.(9.5.1941)

 
 
 
diye söz vermişti İnönü. Köy enstitülüler, bu sözü yıllar sonra acıyla anımsayacaklardı.

KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN DOĞUŞU ve BAŞARDIKLARI

Köy Enstitüleri fikri ( 17 Şubat- 4 Mart 1923) 1. İzmir İktisat Kongresinde kendini gösterir. Bu anlamda İzmir İktisat Kongresinde ” liberal ekonomi” modeline uygun olarak “ faydacı eğitim” felsefesi benimsenmiştir. Bunun kanıtı da, faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in Türkiye’ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir. Köye eğitim hizmeti 1936 da başlamış ve bu tarih de 35.000 köyde ilkokul yoktur. 16 Milyon nüfusun 12 milyonu köylüdür. Bunlardan erkeklerin % 76.7 sı, kadınların ise % 91.8 i okur- yazar değildir.

koy_ens_harita-1

İlk adım 1926 da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Nejat tarafından atılmış “ Köy Muallim mektepleri “ açılmıştır. Daha sonra 1936 da deneme amaçlı başlayan “ Köy Enstitüleri” 1940 da yasallaşarak Türk Eğitim tarihinde doğan reform olmuştur. 1942 de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılmış ve 1946 da sayıları 21 e ulaşmıştır. Kuruluşu üzerinden 6 yıl sonra programları ve dersleri değiştirilmiş, 950 yılında da kapatılma sürecine girip 1954 de kapatılmışlardır. 1950 den sonra “ Marshall yardımı” nın gelişi kapatılma süreçlerininhız kazanmasına neden olmuştur. Bu yardım içinde “Köy Enstitüleri”nden vazgeçilmesini sağlayan 12 kadar eğitim projesi vardır.

KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN BAŞARDIKLARINI ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ :

- Yüzyıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini ortadan kaldırmaya başlamıştır. - Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitim başlamıştır.

- Feodal toprak rejiminin değişimi toprak ağalarının kendilerinin ortadan kaldırılma tehdidinin hissetmelerine neden olmuştur. - Sanayi için eğitilmiş, nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır

- Sanat, edebiyat, bilim teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur. - Atatürk’ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsalalt yapı oluşmaya başlamıştır.

- Ataerkil toplumdan çekirdek aile toplumuna dönüş belirtilerini vermeye başlamıştır.

- Ezberci değil, analitik düşünen

- sorgulayan birey yetiştiren demokratik ve üretici eğitim başlamıştır. Bu bağlamda yukarıda yer alan özellikler statükoyu rahatsız etmeye başlamıştır.Köy Enstitülerini kuranlarda yıkanlarda statükolarını korumak ve güçlendirmek için hareket etmişlerdir. Bu emellerini gizlemek için de “ Köy Enstitü”lerinin üzerinden politika yapmışlardır. Görüldüğü gibi, demokratik kültürden, bilim ve bilimsel düşünceden yana olmayan her birey ve kurum “ Köy Enstitü”lerinin ortadan kaldırılmasında birinci derecede sorumluluk sahibidir. Bu gün önemli olan; Köy Enstitüsü ruhunun yeniden kazanabilmektir.

Kaynak : Mustafa Demir

KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KURULDU, NEDEN KAPANDI ?

İstanbul Cumhuriyet Okurları aylık söyleşi toplantısında çıkarılacak bültende yer alacak konular konuşulurken, Köy Enstitüleri üzerine bir yazı yazmam istendi. Köy Enstitüleri gibi geniş kapsamlı bir konunun yarım sayfalık bir yazı içinde anlatılamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 da 3083 sayılı yasayla, Hasan Ali Yücel’in Bakanlığı – fikir babası İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulmuştur. 1930 lar Türkiye’ sinin nüfusunun % 80 nin den fazlası köylü olan, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak bugün dahi bir çok ülkeye örnek olabilecek üretime dönük öğrenimi öngören eğitim kurumlarıdır. Başka bir deyişle Anadolu’nun aydınlanması idi. Köy çocuklarının alındığı bu okullarda amaca uygun olarak eğitildikten sonra geldikleri köylere donanımlı ( tarım, iş, sanat, sağlık ) öğretmen olarak gönderiliyorlardı. Köylülerin bu gibi aydınlanma sürecinden rahatsız olan toprak ağaları, Cumhuriyet karşıtları ve din istismarcılarının çıkarları bozuluyordu. Onlar için bu kurumların kapatılması gerekiyordu ve kapatıldı. Eğer kapatılmamış olsalardı; gidilmemiş köy, okulsuz çocuk, işlenmemiş toprak, kullanılmamış su, aç- açık insan, işçileri sokaktalar da aç dolaşan kapatılmış fabrikalar olmazdı. Eğer kapatılmasalardı işçilerimiz yabancı ülke kapılarında iş aramayacaklar, aileler bölünmüş olmayacaklardı. En önemlilerinden bir tanesi de, bugünkü töre cinayetleri işlenmeyecekti. Son yıllarda üzerinde en çok durulan köy boşalmaları yaşanmayacaktı. Çünkü insan için gerekli olan hizmetler köyde üretilir olacaktı. Kapatılmamış olsalardı bu günkü özgürlük kavgaları yapılmayacaktı. Çünkü Köy Enstitüleri bir özgürlük ve özgürleşme eylemi idi. Bir Köy Enstitülü olarak bu kurumların kuruluşunda ve yaşatılmasında emeği geçen herkese saygılarımı sunuyorum.

Kaynak : İzzettin YAŞAR Emekli Öğretmen

ATATÜRK, KÖY ENSTİTÜTÜLERİ’NE OLAN ZORUNLU İHTİYACIN GEREKÇELERİNİ ŞÖYLE AÇIKLAR :

“Efendiler! Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetlerin tamamı eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu arzularına erişmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç, milletin cehaletten kurtulamamasına sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu olmalıdır; demiştim ki bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut cehaleti yok etmektir.”

“Efendiler!

Bu hedefe ulaşmak, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır. Bir taraftan cehaleti yok etmekle uğraşırken bir taraftan da memleket evladını toplumsal yaşama ve iktisatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için acil olan ilkel bilgiyi işe yarar bir tarzda vermek kuralı eğitimimizin esasını teşkil etmektedir.

Efendiler!

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZLIĞI İLE KENDİ BENLİĞİNE VE MİLLİ GELENEKLERİNE DÜŞMAN OLAN BÜTÜN UNSURLARLA MÜCADELE ETMEK LÜZUMU ÖĞRETİLMELİDİR.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

KÖY ENSTİTÜLERİ FOTOĞRAF ALBÜMÜ :

Nadir Eyinnen'in Konferans Notlarından :

“Başarıyla tamamlanan Kurtuluş Savaşımızın ardından Cumhuriyet ilan edilmiş, Kemalist önderlik ülkenin inşası için kolları sıvamıştır.

Hedef ‘Çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmış’ yeni bir toplum yaratmaktır. Köylünün özgürleştirilmesi, ağa-şeyh-tarikat üçgeninden kurtarılması, sanayi toplumu yaratmanın olmazsa olmaz koşuludur.”

“Kurtuluş Savaşı’nın ağır yükünü çeken, henüz demokrasiyi yaşatacak ve Cumhuriyet yurttaşı niteliğine kavuşamamış olan köylüler, uygar toplumun tüm nimetlerinden yoksundurlar. Cumhuriyetle birlikte girişilen köye hizmet çabaları ya köylünün beklentilerine uymadığı ya da becerilemediği için yarım kalmıştır.

Başarı için köylünün dilinden anlayan yeni bir aydın tipine gereksinim vardır. Bu da köylünün kendi içinden çıkarılabilecektir. İşin bu püf noktasını ilk yakalayan ve kendisi de bir köylü çocuğu olan büyük eğitimcimiz İsmail Hakkı Tonguç’tur. Büyük güçlüklerle öğrenim olanağı bulan Tonguç, Köy Enstitüsü sisteminin hem kuramcısı, hem de kurucusudur.”

Uğur MUMCU'nun Köy Enstitüleri Konuşması

“Köylüye bir şey öğretebilmek için, ondan bir çok şey öğrenmeli.” diyen Tonguç, 1938’de sorunun çözümünü şöyle açıklar: “Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver (aydın) insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği suyu içmek, yediği bulguru yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir. Bizim köyün ne olduğunu evvela büyük alimler, artistler değil kahramanlar anlayacaklar, sonra alimlere ve sanatkârlara anlatacaklardır.

Türk köyü, daha belki yirmibeş yıl alim değil, kahraman isteyecektir.

Bataklığı kurutmak, sıtmalıya kinin rejimi yaptırmak, trahomlunun gözüne ilaç damlatmak, okul binasını yapmak, yaralının yarasını sarmak, gebeye çocuğunu doğurtmak, pulluğun nasıl kullanılacağını veya tamir edileceğini öğretmek, bozuk köprüyü yapmak, ıslah edilmiş tohumu tarlaya saçmak, fidan dikerek onu büyütmek ve step köylüsünün ‘dal’ diye adlandırdığı ağacı hakikaten ağaç haline getirmek; ulemanın (alimin) işi değil, kahraman teknisyenler ordusunun işidir. O (köylü), bu kahramanları kendi içinden yetiştirmeğe mahkum. Bütün felaketlere katlanarak, ıstırabı zehir gibi yutarak çalışan ve başlarının üstünde şereflerle örülü birer taç taşıyan bu kahramanlar köyü dile getirecekler. O zaman yeni sesler duyacağız. Bu seslerden ürkmeden onları dinlemek lazımdır. Köyden yeni renk ve seda getirenleri saygı ile karşılamak gerekir.”

“Statükocu eğitimcilerin direnişlerine rağmen, Köy Enstitüsü düşü, ilk olarak askerliğini yapmış okur-yazar gençlerden oluşan ve okutman denilen bir grupla hayat bulmaya başlar. Bu grup 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde dört aylık ‘Eğitmen’ kursundan geçirilip ‘geçici öğretmen’ olarak Ankara köylerinde görevlendirilir bu 84 ‘okutman’ başarılı olur.Eğitmen adayları, açılacak Köy Enstitülerinin ilk binalarını da yaparlar. Kendi köylerine giden eğitmenler, topladıkları çocukları üç yıl okutup mezun ederek yenilerini alıyorlardı. Köy Enstitüleri, köylerden toplanan başıkabak – yalınayak çocuklarla oluşturuluyordu. Bu çocuklar, Enstitünün yorucu işlerini yaparken, çağdaş yöntemler kullanarak kendi yetiştirdikleri ürünlerle daha iyi beslenebiliyor, sanat ve meslek öğreniyorlardı. Her biri için en az bir enstrüman çalmayı öğrenme zorunluluğu vardı.”

“Osmanlı feodal toplumunun yerine çağdaş ve sanayi toplumu yaratmayı hedefleyen Cumhuriyet ideolojisi, kişiyi kul olmaktan çıkarıp, özgür yurttaşlar konumuna çıkarmayı hedefler. Cumhuriyet ideolojisine göre toplum ise, ümmet değil özgür yurttaşlar birliğidir. Eğitimde ise hedef, “Fikri hür, irfanı (anlayış) hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmektir.

Bir devrimin sürdürülebilmesi özellikle iki alanda kazandığı başarılarına bağlıdır. Bunların biri hukuk diğeri ise eğitim alanıdır.Bu nedenle Cumhuriyet Devrimini sürdürebilmek ve Türk toplumunu “Çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne” çıkarabilmek için, eskiyen Osmanlı feodal kurumlaşmasının parçalanıp dağıtılması ve yerine yeni kurumlaşmanın yaratılması zorunluydu. Feodalizmin tasfiyesi ancak yeni kurumlaşma ile mümkündü. Feodalizmin tasfiyesi demek ise köylünün özgürleştirilmesi anlamına geliyordu.”

“Köylüyü özgürleştirmekten ne anlıyoruz? Hem ekonomik, hem de düşünsel (ideolojik) düzlemde özgürleştirmeyi anlıyoruz. Burada belirleyici olan, -yani diğerini de etkileyecek olan olgu ekonomik özgürleşmedir. Ekonomik olarak bağımsızlığı olan bir kesimi düşünsel planda özgürleştirebilirsiniz. Köylüyü tarikat ideolojisinden kurtarabilmek için köylünün, ağanın marabası olmaktan çıkarılması ve toprağın sahibi olması gerekir. Bunun için gerekli olan tek şey Toprak Devrimidir.

–Bazılarının ifade ettiği gibi toprak reformu değil!-

Ancak Toprak Devrimini başlatmak ve sürdürebilmek için köylü önderlerine ihtiyaç vardır. Çünkü her devrim kendi öncü kadroları vasıtasıyla yürütülür. Oysa o gün açısından bakıldığında Toprak Devrimi bu öncü kadrolarından yoksundur. Köylüyü örgütlemek için köye gönderilen kentli kadrolar ya köylüyü anlayamadıkları için köylüyle diyalog kuramamakta ya da köydeki sıkıntılara göğüs geremedikleri için köyü bırakıp geri dönmektedirler. Bu sorunun tek bir çözümü kalır. İsmail Hakkı Tonguç’un dediği gibi; ‘O (köylü), bu kahramanları kendi içinden yetiştirmeğe mahkum’ dur.”

"İşte Köy Enstitüleri böyle bir sürecin ve böyle bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkar. Hedefi Toprak Devrimine önderlik edecek –yani köylüyü özgürleştirecek- kadrolar yetiştirmektir.Ve de öyle yapar. Zaten patlama noktasında olan toplumda öylesine çabuk filizlenir ki, toprak ağalarının yanı sıra, devrimden sonra palazlanmaya başlayan Cumhuriyet burjuvazisinin de yüreklerine korku ateşleri düşer. Daha CHP iktidarı döneminde 1946-47’de Köy Enstitüleri hedefinden saptırılarak öğretmen okullarına çevrilir. Böylece 1950’de iktidarı ele geçiren karşıdevrimcilerin Köy enstitülerini tamamen tasfiye etmeleri için zemin hazırlamış olurlar.

İşte bu yüzden, dünden bugüne süren Köy Enstitüleri tartışması, aslında Cumhuriyet Devrimi’ne karşı alınan tutumla aynıdır. Kim ki Atatürk Devrimine karşı çıkmış ve sulandırmıştır, o, Köy Enstitüleri’ne de karşı çıkmış ve sulandırmıştır. Köy Enstitüleri bir nostalji değildir. Köy Enstitüleri Cumhuriyet Devrimi’nin dününün, bugünün ve yarınının gerçeğidir. Her kim ki Köy Enstitüleri’ni dünün bir nostaljisi olarak yad etmek istiyorsa bilin ki Köy Enstitüleri’ne ve Atatürk Devrimlerine ihanet içindedir.”

“Son olarak şunu söyleyeyim:

Hasan Ali Yücel’in ‘Bu bizimdir, kimseden almadık; bizden alsınlar…’ dediği Köy Enstitülerini bugün yeniden kurabilir miyiz? Hayır.

Aynısını kuramayız ama daha iyisini kurarız. Çünkü bugün gerek bilgi açısından, gerek yetişkin insan açısından, gerekse teknoloji açısından 1940’lara göre çok daha ilerdeyiz. Peki, sorun ne? Sorun 1946’lardaki sorunla aynı. İktidar sorunu! İktidarın, Cumhuriyet Devriminden vazgeçmiş, uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışların ve karşı devrimcilerin elinden kurtarılması gerekir. Köy Enstitüsü projesinin devrimci bir iktidar tarafından yürütüldüğünü dikkate alırsak, başka seçeneğimiz yoktur. Karşı devrimcilerden iktidarı geri almak, Cumhuriyet Devrimi’ni sürdürmek, Toprak Devrimi’ni tamamlayarak feodalizmi tasfiye etmek, günümüz devrimcilerinin omuzlarındaki vazgeçilemez bir görevdir.”

10/05/2007 07:03:00 ÖS | Posted in , , ,
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı; Sayın Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN'ın Anadolu Ajansı'na yapmış olduğu açıklamadan alınmıştır.
 
ANKARA (A.A) - 30.09.2007 - Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı (TTK) Prof. Dr. İrfan Erdoğan, yenilenen ilköğretim programının gözden geçirileceğini belirterek, ''Öncelikle Türkçe, Teknoloji ve Tasarım, Matematik derslerinin programlarını yeniden gözden geçireceğiz'' dedi. Prof. Dr. İrfan Erdoğan, ortaöğretim programlarını yenileme çalışmalarıyla ilgili AA muhabirine açıklamada bulundu. ''Ortaöğretim Projesi'' kapsamında ortaöğretim kurumlarında okutulan derslerin öğretim programlarının yenilendiğini anlatan Prof. Dr.Erdoğan, ''Tarih, Fizik, Kimya, Biyoloji, Yabancı Dil (Almanca, İngilizce ve Fransızca) derslerinin 9. sınıflarına ait öğretim programları hazırlanarak 2008-2009 öğretim yılından itibaren uygulanmak üzere Kurul kararına bağlandı'' dedi. Derslerin 10, 11 ve 12. sınıflara ait öğretim programlarının da önümüzdeki 2007 yılı sonuna kadar tamamlanmasını planladıklarını kaydeden Erdoğan, böylece 2008-2009 öğretim yılından itibaren bu derslerin öğretim programlarının uygulanmasına 9. sınıflardan başlamak üzere kademeli olarak başlanacağını kaydetti.

''11 ÜNİVERSİTEDEN 25 AKADEMİSYENİN KATKISI VAR''

Öğretim programlarını yenileme çalışmalarına başlarken olabildiğince çoklu ve çeşitli üniversite ve akademisyen katkısı almaya çalıştıklarını belirten Erdoğan, 9. sınıf öğretim programlarının, 11 üniversiteden; Abant, Ankara, Bahçeşehir, Gazi, Hacettepe İstanbul, Kırıkkale, ODTÜ, Pamukkale, Yeditepe ve 9 Eylül üniversitelerinden 25 akademisyenin katkılarıyla hazırlandığını söyledi. İrfan Erdoğan, bu akademisyenlerin 15'inin profesör, 4'ünün doçent, 6'sının yardımcı doçent düzeyinde olduğunu belirterek, programları uygulayacak branş öğretmenlerinin görüşlerini de almak amacıyla toplantılar yapıldığına, toplantıların sadece Ankara ili ile sınırlı kalmadığına, İstanbul başta olmak üzere çeşitli illerde görev yapmakta olan öğretmenlere de ulaşıldığına dikkat çekti. Yirmi yılı aşkın bir süredir ortaöğretimin fizik, yabancı dil gibi bir çok alanında programların yenilenmemiş olduğunu söyleyen Erdoğan, ''Çalıştıkları alanda uzmanlığı kabul görmüş olan akademisyenlerle eksik olan yenileştirme çalışmalarını yaptık. Başvurduğumuz üniversitelerin çeşitliliğini arttırdık'' diye konuştu. Yenilenen ilköğretim programının da gözden geçirileceğini bildiren Erdoğan, ''Aklın ve bilimin ışığında tespit ettiğimiz sorunlara neşter atacağız. Talim ve Terbiye Kurulunda uzmanlıklarından yeterince yararlanılamayan kadrolarımızın katkılarıyla çalışacağız. Öncelikle Türkçe, Teknoloji ve Tasarım, Matematik gibi derslerin programlarını yeniden gözden geçireceğiz'' dedi. Prof. Dr. İrfan Erdoğan, eğitimi daha sade bir şekilde ele alacaklarını ve çekici söylemlere başvurmadan gerekli iyileştirme çalışmalarını sürdüreceklerini söyledi.

ARKADAŞLAR NE OLACAK BİZİM HALİMİZ BİLGİSİ OLAN VARMI?

AYRICA ŞU SORULARI DA CEVAPLAYAMIYORUM:

  1. NEDEN FAKÜLTEDE TEKNOLOJİ VE TASARI DERSİNİN KARŞILIĞI YOK?
  2. NEDEN BİZİM KILAVUZ KİTAPLAR UZMANLAR TARAFINDAN ( PROF., DOÇENT VE ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ) HAZIRLANMAMIŞ?
  3. FAKÜLTEDEN MEZUN OLANLARLA VERİLECEK DERSİN NEDEN BAĞLANTISI YOK?
  4. NEDEN BÜTÜN OLANLARA KARŞI DUYARSISIZ?

TEŞEKKÜRLER.....


BUNLAR HAKKINDA BİLGİSİ OLANLAR MUTLAKA PAYLAŞSIN....


ARTIK BİRŞEYLER YAPMALI ÇARESİZSENİZ, ÇARE SİZSİNİZ

 KONUK YAZAR : aakan33

Category: , , ,
��
2/21/2007 01:08:00 ÖS | Posted in , , , , ,



Art by etemep bakan_celik

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, CHP Sinop Milletvekili Engin Altay'ın TBMM Başkanlığına verdiği yazılı soru önergesini yanıtladı.

Çelik, son 4 yılda 81 ilin 79'unda 1467 öğretmen ile 3538 yönetici hakkında bakanlık müfettişlerince inceleme, soruşturma ve ön inceleme yapıldığını açıkladı.

CHP Sinop Milletvekili Engin Altay'ın TBMM başkanlığına verdiği `Hakkında soruşturma açılan personele ilişkin' başlıklı yazılı soru önergesini Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından yanıtlandı. Bakan Çelik, önergeye cevaben gönderdiği yazıda, 81 ilden 79'unda 2003- 2006 yılları arasında toplam 1467 öğretmen ile 3538 yönetici hakkında çeşitli soruşturmalar açıldığını bildirdi.

Bakan Çelik, Mart 2003'ten itibaren hakkında inceleme, soruşturma ve ön inceleme yapılan öğretmen ve yöneticilerden 538'ine ihtar, 39'una tevbih, 516'sına uyarma, 1615'ine kınama, 778'ine aylıktan kesme, 28'inin ek ders ücretlerinin kesilmesi, 156'sının kademe ilerlemesinin durdurulması, 8'inin devlet memurluğundan çıkarma, 8'inin derece indirilmesi, 5'inin kıdem indirilmesi, 28'inin kusurlu sayılma, 3'ünün de meslekten çıkarılmak gibi cezalar teklif edildiğini belirtti.

Çelik, gerçekleştirilen soruşturma ve incelemeler sonunda, 2003 yılında Ankara'da siyasi parti lehine ayrımcılık yapmak iddiasıyla ilgili 4 kişiye ihtar ve tevbih cezası teklif edildiğini, Şanlıurfa, Ağrı ve Muş illerinde terör örgütü PKK yanlısı olduğu iddia edilen 31 kişiyle ilgili yapılan inceleme sonucunda teklif getirilmediğini vurguladı.

2004 yılında Giresun, Mersin ve Karaman'da siyasi parti lehine çalışmalar yapmak ve siyasi amaçlı eylemlerde bulunmak iddiasıyla inceleme raporu düzenlendiğini, ancak teklif getirilmediğini, diğer raporlarda ise 4 kişi hakkında kınama, aylıktan kesme ve devlet memurluğundan çıkarma cezaları teklifi getirildiğini bildirdi.

Yine 2004 yılında Mersin'de yasa dışı DHKP/C yanlısı olduğu iddia edilen 1 kişiye kınama cezası, Sivas, Ankara, Mersin ve Batman'da terör örgütü PKK yanlısı olduğu iddia edilen 5 kişi hakkında düzenlenen raporlarda ise 2 kişiye uyarma ve kınama cezaları teklif edildiğine dikkat çekti.

2005 yılında Mersin'de DHKP/C yanlısı olan 1 kişiye aylıktan kesme cezası teklif edildiğini, Ağrı, Mardin, Erzincan, Adıyaman ve Tunceli'de PKK yanlısı olduğu iddia edilen 8 kişiyle ilgili yapılan soruşturmalar sonucu 1 kişi için kademe ilerlemesinin durdurulması, 3 kişi için aylıktan kesme, 1 kişi için kınama, ön inceleme yapılan 1 kişi için de soruşturma izni verilmemesi teklif edildiğini belirtti.

Bakan Çelik, 2006 yılında Bilecik, Mersin ve Tunceli'de PKK yanlısı olduğu iddiasıyla 5 kişi hakkında yapılan inceleme ve soruşturmada 1 kişi hakkında meslekten çıkarma, Ankara, Isparta ve İstanbul'da irticai faaliyet içerisinde bulunduğu iddiasıyla 9 personel hakkında yapılan inceleme soruşturma sonucunda, 6 personel hakkında da uyarma, kınama ve ihtar cezası teklifleri getirildiğini kaydetti.

Bu arada en çok soruşturma 1431 personelle Ankara'da açıldığı ortaya çıktı. İstanbul'da 492, Balıkesir'de 272, İzmir'de ise 270 personel hakkında inceleme ve soruşturma yapıldı. Son 4 yıl içinde ise 81 ilden sadece Afyon ve Niğde'de öğretmen ve yönetici hakkında soruşturma açılmadığı belirlendi.

20.02.2007
Haber: DHA

��
2/21/2007 12:18:00 ÖS | Posted in , , , ,



Art by etemep kara_carsaflı_ogrenci<

Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü Rehberlik Araştırma Merkezi’nin anne ve babaların eğitimine yönelik hazırladığı CD’de siyah türbanlı 5 yaş civarındaki çocuk ile kara çarşaflı anne fotoğrafı büyük tepkilere neden oldu

CD’de ayrıca doğmamış bir bebek ile Allah arasındaki “temsili diyalog” da dikkat çekti. Antalya Milli Eğitim Müdürü Osman Nuri Gülay sunumda kesinlikle türbanlı bir kız çocuğu fotoğrafının yer almadığını ileri sürerek “Fotoğraflar karanlık içindeki bir kız çocuğunu temsil ediyor” dedi. Ancak tepkilerin artması üzerine slaytları tekrar izlendiğini ve bu bölümlerin sunumdan çıkarıldığını söyledi. Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Zeybek ise eğitimde İran modeline dönülmek istendiğini iddia etti.

Bebek: Allah’ım dünyaya gideceğim ve orada ne yapacağımı bilmiyorum.
Allah: Ben senin için bir melek yarattım ve o seninle ilgilenecek.
Bebek: Allah’ım onların dilini bilmiyorum. Onlarla nasıl anlaşacağım, nasıl iletişim kuracağım.
Allah: Senin için yarattığım melek, sana onların dilini öğretecektir.
Bebek: Allah’ım duyduğum kadarıyla dünyada çok kötülükler varmış. Onlarla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.
Allah: Senin için yarattığım melek, seni canı pahasına kötülüklerden koruyacaktır. Merak etme.
Bebek: Allah’ım sana tekrar nasıl döneceğim.
Allah: Senin için yarattığım melek, bana nasıl döneceğini sana anlatacaktır.
Derken melekler gelir ve dünyaya gitme zamanının geldiğini söylerler ve çocuğu Allah’ın huzurundan götürürken bebek tekrar sorar:
BEBEK: Allah’ım benim için yarattığın meleğin adı ne?
Allah: Adının önemi yok. Ama, sen ona ANNE diyeceksin

21.02.2007
Haber: Vahide YANIK

��